Dr. Phil STUTZ — Görsel Terapi Modeli

Zeynep Budak
7 min readJan 11, 2023
Image: Shutterstock

Merhabalar!

Geçtiğimiz yıl, içinde bulunduğum durumu aşmak için onlarca film/belgesel izledim, kitaplar okudum, podcastler dinledim ve inanç pratikleri yaptım. Bunlardan bazıları;

  • Tefsir kitabı olan “Lem’alar”
  • Tasarımcı Ayşe Birsel’in kitabı olan “Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlayın”
  • Yasemin Karakaya’nın “Mindset Her Şeydir” podcasti
  • Pelin Dilara Çolak’ın “Dilozof ile Dünyaya Fırlatıldık” podcasti
  • Fatmanur’un “Podcastlendiniz” podcasti
  • Saykodelikler hakkında olan “Zihninizi Nasıl Değiştirirsiniz?” 2022 Netflix belgeseli
  • “Dr. Phil STUTZ” 2022 Netflix belgeseli

Geriye dönüp baktığımda hepsinin üzerimde irili ufaklı etkileri olduğunu düşünüyorum. Çok farklı bir liste gibi gelebilir, fakat hepsinin dokunduğu yer ayrı. İçlerinde biri vardı ki her detayı not alınasaydı benim için.

Zihin gücüne ve psikolojiye derin ilgi duyanlardan biri olarak geçen yılın sonlarında izlemiş olduğum bir Netflix belgeselinden aldığım notları sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Dr. Phil STUTZ, 2022'de Netflix’te yayınlamış, meşhur oyuncu Jonah Hill’in kendi psikiyatristi ile arasında geçen samimi sohbeti anlatıyor. Stutz’ın kullandığı görsel terapi modeli ise oldukça ilgimi çekti. İzlediğim bu belgeselin notlarını benim gibi zihninin oynadığı oyunlara hükmetmek isteyenler için paylaşacağım. Hazırsanız başlayalım.

Açıkcası bu terapi yöntemi çok basit. Hatta diyebilirsiniz ki bu muymuş yani. Ama inanın cevabı o kadar zor yerlerde arıyoruz ki bu gibi basit çözümleri göremiyoruz.

Stutz hastalarıyla sohbete “neden buraya geldin?” diyerek başlıyor. “Ne istiyorsun?” gibi sorular yöneltiyor diğer meslektaşlarının aksine. Ve hastalarına “yapman gerekenler şunlar”şeklinde bir liste veriyor. Aslında bu listede bir dizi gereçler var. Alet çantası gibi düşünebilirsiniz. Kişinin girdiği ruh haline göre çantadan çıkartıp onu kullandırıyor. Bir tür eylem planı. Sizi oyuna dahil eden bir terapi yöntemi bu.

Kısaca bu gereçler, nahoş bir durumu fırsata çevirmeye yarayan araçlardan oluşmakta. Ve bütün bunları bir kağıda çizdirdiği şekillerle/gereçlerle yaptırmakta.

Peki bu gereçler neler? Çantada neler var?

Benim takip edebildiğim kadarıyla yaklaşık 10 tane gereç sayıyor.

Birincisi: Hayat Enerjisi

Hayatınızı anlık değiştirebileceğiniz ve en kolay olanı bu aşama diyebiliriz aslında.

Stutz diyor ki; depresyonda olan birinin ilk yapması gereken, hayat enerjisi üzerine çalışmasıdır.

Ne yapmanız gerektiğinin, kim olduğunuzu öğrenmenin ilk yolu hayat enerjinizi etkinleştirmekten geçiyor.

Hayat enerjisi 3 kademeden oluşuyor. En alt katman da fiziksel bedenimizle olan ilişkimiz yer almakta. Orta da diğer insanlarla ilişkimiz yer alıyor. Son katman da ise kendimizle olan ilişkimiz bulunuyor.

Fiziksel bedenimizle olan ilişkimizi geliştirmek için bedenimizi daha iyi şekilde çalıştırmamız gerekiyor. Burada temel sorun egzersiz eksikliği. Yetersiz beslenme ve düzensiz uykuda peşinden gelen diğer sorunlar.

Burada Jonah Hill şunu fark ediyor: Çocukken egzersiz ve beslenme konusunda kendisine gelen uyarılar, görünüşünde bir sorun olduğunu düşündürüyormuş, ama burada fark ediyor ki akıl sağlığı için egzersiz ve iyi beslenme çok önemli konular.

İnsanlarla olan ilişkiler için ise inisiyatif almak gerekiyor. Yani kısaca karşıdan beklersek kaybediyoruz. Sıradan biriyle öğle yemeğine çıkmak bile bizde olumlu etki bırakıyor.

Kendimizle olan ilişkimiz için ise bilinçaltımızı etkinleştirmemiz gerekiyor. Bunun için de Stutz yazmayı öneriyor. Kendimizle ilişkimizi yazarak geliştirebiliriz. Yazar olmanız yada yazmayı sevmeniz gerekmiyor. Yazmak bilinçaltında olanları yansıtır diyor.

Kaybolduysanız ya da depresyondaysanız her şeyi bırakıp öncelikle hayat enerjiniz üzerine çalışmalısınız. Buradaki asıl mesele tutku. Hayat enerjinizi artırıp neye tutku duydunuzu öğrenebilirsiniz. İlk adım kendi hayat enerjinizle bağ kurmada tutkulu olmaktan geçiyor. — Stutz

İkincisi: X Tarafı

Zorluklar karşınıza çıktığında X tarafınızla yüzleşirsiniz. X tarafı, yargılayıcıdır, antisosyaldir. Bizleri gelişmekten alıkoymaya çalışan görünmez bir güçtür. Potansiyelimizi engeller. B*k gibi hissettirir. İmkansızlığın sesidir. Kim olduğunuzla ve ne yapabileceğinizle ilgili çok net sınırlar çizer. İnsanlarda ilkel korku denen şeyi yaratır. Aslında elimizdeki gereçler tam olarak bu X tarafıyla savaşmak içindir.

Geçici olarak bunu yenebiliriz ama sürekli geri döner. Yani bu gerçeklikten kaçış yolu yoktur. Bunu kabul etmeliyiz.

Stutz’a göre gerçekliğin 3 öğesinden kimse kaçınamaz: acı, daimi çaba ve belirsizlik. Ne olursa olsun bunlarla yaşamak zorundayızdır. Bu 3 şeyle baş etmeyi öğrenmeliyiz. Gereçler de tam olarak bu noktada devreye girmektedir. Bir sorun çıktığında onu tespit edip, bir gereçle onu etkisiz hale getirebiliriz.

Eğer X tarafı yok edilebilseydi ilerleme de olmazdı. Yani aslında X tarafı bu yüzden bir gereçtir. Bizim buna da ihtiyacımız vardır. Büyüyüp gelişmemiz için bu negatifliğe ihtiyacımız vardır.

Üçüncüsü: İnci Dizisi

Bir sonraki inciyi ipe ben dizeceğim!” diyebilmek aslında. Kısacası bir şeyi iyi kötü devam ettirmek.

Nasıl çalışıyor peki? Bir inci dizisi çiziyorsunuz. Bir çizgi ve bir daire. Her daire bir eyleme karşılık geliyor ve her eylemin de değeri aynı. Ve bunu sürekli devam ettiriyorsunuz. Eyleme dönüştürdüğünüz alışkanlıklarla kendinizi, varlığınızı tanımlıyorsunuz. Bir başarısızlık yada büyük bir başarı varsa her iki şekilde de yolunuza devam etmeye gayret ediyorsunuz. Mesela yataktan kalkmak bir inci dizmektir. Ve değeri diğer eylemlerle aynıdır.

Burada çok güzel bazı noktalar bulunmakta. Onlara da değinmek istiyorum:

Gerçek özgüvenin, belirsizlikle yaşamak olduğu belirtiliyor. Sürekli olarak bu belirsizlik içinde ilerlemeye çalışmak.

Kazananın ise daima en iyi kararı veren veya en iyi görünenin olmadığını söylüyor. Kazanan bu döngüyü izleyendir. Risk almaya gönüllü olandır, bir miktar inançla hareket eden ve sonuçları göğüsleyendir. Sonuçlar kötüyse döngüyü baştan tekrar edendir.

İyi mi kötü mü olacak bilmeden ve bunu düşünmeden ileri yöne hareket etmeliyiz ve incileri dizmeliyiz. Kusursuz bir iş çıkmayacağını bilerek daima ileri yöne doğru bir adım atmalıyız.

Dördüncüsü: Gölge

Dünyadan en çok gizlemek istediğimiz yönlerimizi ifade etmektedir. Utandığımız şeylerdir.

Herkesin bir gölgesi vardır. İlk işimiz gölgemizi bulmaktan geçer. Bu şeyi görüp ona odaklanabilmeli ve reddetmeden onunla çalışmayı öğrenmeliyiz.

Burada gölgenizi tanımlayıp onunla konuşmalısınız. Onu dinlemelisiniz. Ne hissettiğini sormalısınız. İşte burada gölgeniz bir ilgiye ihtiyaç duyar, tam olarak sizden gelecek bir ilgiye ihtiyacı vardır. Onunla ilgilenmelisiniz. Onu dinlemek, onunla sürekli ilgilenmek çekingenliğe iyi gelen bir gereçtir. :)

Beşincisi: Yanılsamalar Diyarı

Mükemmel deneyim arayışı. Gerçekte mümkün olmayan kafamızdaki bir imge bu. Mükemmel eş, mükemmel iş, mükemmel para arayışı gibi.

Bu aslında sadece kafamızda olan bir imge. Kendimize köstek olduğumuz bir imge, bir fantezi dünyasıdır. Ama şunu unutmamalı. Gerçekliğin üç öğesi vardır. Acı asla geçmeyecek, belirsizlik asla bitmeyecek ve daimi çabanın gerekliğinden asla kaçamayacağız. Ne olursa olsun herkes böyle yaşamak zorundadır.

Altıncısı: Labirent

Labirent daima başkalarını içerir. X tarafının ürünüdür. Çünkü X tarafı adalet arayışı içindedir. Sadece tek kişiyi düşünür ve hep ondan bahsetmek ister. Bu labirentin içindeyken kendimize hep şunu derken buluruz ‘o kişi bunu telafi edince artık önüme bakacağım’ . Bu her neyse artık öfke ya da aldatma. Ne olduğu fark etmez. Size haksızlık yapıldığını düşünürsünüz ve adalet arayışınız hayatınızı askıya alır.

Zaman hızla akarken geçmişe takılı kalmak tamamen saçmalıktır, diyor Stutz. Hayatınızın geri alamayacağı saatleri, günleri, ayları boşa harcamayın diyor.

Peki bu labirentten nasıl çıkılır? İşte burada devreye aktif sevgi gereci giriyor.

Yedincisi: Aktif Sevgi

Ortalama insanlar karşılık isterler. Her şeyin adil ve dengeli olmasını isterler. (Burada kendim de büyük aydınlanma yaşadım sanıyorum :) Çevremin hep ortalama insanlarla dolu olduğunu ve hep onların sıradan genel geçer fikirlerinin gölgesinde kaldığımı fark ettim.)

Karşılığını aldığını hissetmenin, her şeyin dengeli olduğunu hissetmenin yolu, eylemin kendisinden tatmin olmaktır. Ve buna aktif sevgi denir.

Peki nasıl çalışıyor bu aktif sevgi?

Sevmediğin, tiksindiğin şeye tüm sevgini yollamaya çalış, onu sar sarmala ve bütünleştiğini hisset ve ‘ben bu şerefsizle bir olabiliyorsam herkesle olabilirim’ diye düşün. Burada nefret ettiğimiz kişiyi sevmiyoruz ya da onu affetmiyoruz burası karşı tarafla ilgili değil. Burada biz labirentten çıkmaya çalışıyoruz. Haklı mı olmak istiyoruz yoksa bir şey yaratmak mı? Sevgimizle o kişiyi yok ederek önümüze bakmaya ve ilerlemeye çalışıyoruz. Korku, trajedi, nefreti alıp iyiye çevirip kendimiz için süper bir güce dönüştürüyoruz aslında.

Kendinize acıma olaylarına başlarsanız gölgeniz olduğunu hatırlayın ve bu kafadan hızlıca çıkmaya çalışın.

Sekizincisi: Radikal Kabullenme

Her olayda ders alabileceğimiz bir şey vardır. Bir şeyler ters gittiğinde ‘o kadar da kötü değil, hallederim’ demek yeterli değildir. Sıkıp suyunu çıkarmayı refleks haline getirmeliyiz. Çok fazla olumsuzluğa gark olmayacak hale gelmeli, anlamlı bir şey bulmalıyız. Kendimizi eğiterek bu konuda ne yapacağım? demeliyiz.

  1. Kendimizi yargılamamalıyız. Kendimize olumsuz bir şey söylememeliyiz. Aptal olduğumuzu düşünmeye (öyle olsak bile) izin vermemeliyiz.
  2. Olanlarla ilgili olumlu bir şey bulmalıyız. Anlam dünyasına büyük hedeflerle değil ufak şeylerle varırız. Bütün olanlarda bir değer olduğunu görmeliyiz.

Bunları yapabilirsek muazzam fırsatlar dünyasına giriş yapabiliriz.

Kapalı ve bulutlu bir havada güneşin daima yukarda olduğunu unutmamalıyız. Bulutları aşamadığımız zaman kötü gün geçirdiğimizi sanıyoruz. Hatta kötü bir hayat. Fakat hayatımızı son 5 dakikadaki deneyimlerimizle yargılamamalıyız.

Dokuzuncusu: Minnet Akışı

Aklımıza gelen her düşünce ruh halimizi etkiler. Düşünceler ise ya olumlu ya olumsuzdur. Minnet akışı ise olumluları seçmek ister.

X tarafı olumsuz bir akışımız olsun ister, bu yüzden de kapalı havalar gibi bulutu yaratır. Böylece güneşi göremeyiz. Yukarının güneşli olduğunu unuturuz. Mesele ise bulutu nasıl delip geçeceğimizdir? Cevapsa minnettarlıktan geçer. Hep olumlu bir şey vardır, onu hiç göremesek bile.

İşte gereçler burada devreye girmektedir. Minnet akışı minnettar olduğumuz şeyleri ifade etmez. Minnet akışı, bunları yaratma sürecini ifade eder. Minnet duyulan şeyleri bulmaya çabalamak ruh halimizi değiştirir. Minnettarlık mümkün olduğu kadar sık içinde bulunmamız gereken ruh halidir. Bu gereci düşüncelerimiz kontrolden çıkınca kullanabiliriz. X tarafı minnet duymamayı söyler. ‘Mağdursun, hakkın yendi, sıçtın, batırdın’ der. Niye elindekiler için minnet duyasın?’ der. Bu konuşan şeytandır. (X tarafımı ne kadar çok büyütmüşüm geçen yıl :) )

Onuncusu: Kaybı Hazmetme

Bir kaybı hazmetmezi sağlayan bir gereçtir bu. Ölüm, ayrılık gibi konularda iş görür. Çoğu insan bu işte kötüdür. Kötü olmakla kalmaz, bunalıma girer ya da yas tutarlar. Kayıp henüz yaşanmadan kaybedeceklerinden endişe duyarlar. Buradaki amaç bağlanmamanın gücüne erişmektir. Yani bir şeyin peşine düşebilirim ama onu elde etmesem de olur diyebilmektir. Peşindeyim hem de tüm azmimle ama kaybetmeye de varım. Her şeyi kaybetmeye istekliyim diyebilmektir.

Amaç bağlanmamak değil hatta bağlanmadan da olmaz, insanız hepimiz. Bir insan, bir yer veya bir şey bizi terkettiğinde tüm varoluşumuzu ve bütünlük hissimizi alıp götürmemesini sağlamak amacımız.

Ölüm kalıcı bir durum değildir. Ölümden korkabiliriz, bu çok doğal, ölümden sonra bir şey hissettiğimiz sürece.

Hayatın sırrı, asla her şeyi çözemeyeceğini kabullenmektir. Kimse çözemeyecek. Mutluluk bunu nasıl kabullendiğine ve bu konuda ne yaptığına bakar. Ama ilk önce kabulleneceksin.

Mesela ‘İnsanların bu yazı hakkında görüşleri umrumda değil önemli olan yazıp bitirmiş olmam.’ diyebilmek gibi :)

Açıkcası yazıyla ifade edemediğim birçok kişisel noktalara değiniliyor filmde. Daha iyi özümsemek için filmi izleyebilirsiniz. Lakin herkese hitap ettiğini de düşünmüyorum. Aklınızda bulunsun. :)

Hoşça kalın!

--

--